Yaşam ve Ölüm Üzerine Aforizmalar
BİR: Ne yaşayacakmış, ne de ölecekmiş gibi bir yaşam sürdürüyoruz. Ancak korkular kapımızı çaldığında aklımıza ölüm geliyor. Ölümü akla getirip korkmanın ilginç yanlarından birisi, “Vay canına; ne kadar da boş yaşamışım. İyi şeyler yapacak hiç zamanım olmamış” fikrini itiraf etmek değil midir?
İKİ: Evrende yaşayıp öğrenebileceğimizden çok fazla şey var. İnsan ömrünün var olan tüm deneyimi edinmesi mümkün değil. Ama elde olan yaşam koşullarında erdemli bir ömür sürdürmek, pekâlâ mümkün… Eğer bu ömür, kendi akışı içinde bir kişisel bilgelik oluşturabilirse, ölümden korkmanın gereği de kalmaz. Bilgelik yolu, ölüme hazırlığı da kapsar.
ÜÇ: İnsan, ışıkla gölgeyi birlikte öğrenir. Doğum ve ölüm de birlikte öğrenilen iki gerçektir –bir anlamda yaşamın ilk ve son gerçekleri… Çoğu zaman doğum sevindirirken, ölüm bizi üzer. Ölüm, yaşamı anlamlandırıyor. Muhtemelen yaşam da ölüme anlam veriyor. Ölümü iyi anlamak, yaşamın kavranmasını kolaylaştırıyor.
DÖRT: Yaşamın devam ettiğini ve her acının bir ders olduğunu iyi kavramalı insan. Sevilen bir kişinin kaybedildiği durumda, onu sevenlerin tepkilerini dikkatle izlerim. Ölümü bile saygı ve ağırbaşlılıkla karşılayan insanlara, her zaman gıpta etmişimdir. Onların, ölümün sadece bir anın bitişi ve bir başkasının başlangıcı olduğunu iyi bildiklerini ve yaşama buna göre hazırlandıklarını düşünürüm.
BEŞ: İnsan, siyah ve beyazı birlikte öğrenir. Doğum ve ölüm de birlikte öğrenilen iki kavramdır. Çoğu zaman doğum sevindirirken, ölüm bizi üzer. Ölümün bir farkı var. Ölüm konusunda empati mümkün olmuyor.
ALTI: İnsanı ve yaşamını anlamlı ve değerli buluyorum. Ama bir gerçek var ki; insan yaşamı, (en azından bu dünyada) başı ve sonu olan bir yol gibi. Kısa ve uzun olanı var. Zor ve daha kolay olanı da… Her birimiz, kendi yolumuza çıkıyoruz; bu yürüyüşte kimi yoldaşlarla tanışıp birlikte devam ediyor veya ayrılıyoruz. Ama yol, eninde sonunda bitiyor. Ölümsüz olmak, sadece hayallerimizi süsleyen bir fanteziden başka bir şey değil. Olsa olsa geriye bıraktığımız anılar yaşayabiliyor. Belki birkaç fotoğraf ve kulaklarımızda kalmış bir ses…
YEDİ: Ölüme bir sevdaya gider gibi gidenler var. Ölüm korkusunu çok erken yaşamaya başlayıp dünyayı kendine zehir edenler de… Hâlbuki yaşamak ve ölmek, güneşin doğması ve batması gibi olağan kırılmalar… Yaşamın güzelliğini neden ölümün korkusu ile sevimsizleştirmeli ki? Sanırım; bilge insan olmanın adımlarından birisi; doğumun, yaşamın ve ölümün olağanlığını içimize sindirebilmek… Doğal olanı, kendi doğallığı içinde özümsemek gerekli…
SEKİZ: Ölüm dendiğinde; aklıma ilk gelen kavram, saygı oluyor. Bitmiş bir yaşama, geriye kalan anılara ve belki de yaşamın güzelliğine saygı… Dünyanın ve insanlığın geçmişine baktığımızda; geriye kalan anıtlardan, eşyalardan ve ritüellerden ölümün ne denli önemli ve saygı duyulmuş bir doğa olayı olduğunu görüyoruz. Belki de yaşamı daha hızla tüketir hale geldiğimiz şu günlerde ölümün saygınlığını da şuursuzca harcıyoruz. Yaşam değerini yitirirken ölümün kendisi de kaybediyor.
DOKUZ: Her toplumun veya insan topluluğunun ölüm karşısında özel tepkileri var. Kimi kesimler, ölümü ağırbaşlı ve sessizce karşılıyor. Kimi topluluklarda ise ölüme tepki yüksek sesle ve ağıtlarla yapılıyor. Ölüme karşı gösterilen tepkiyi, samimi olduğu sürece saygı ile karşılamak gerekli. Çünkü sevginin ve buna bağlı ilginin nasıl gösterilmesi gerektiğine dair genel kabul görmüş bir kural yok. Çünkü insani olan her şey insanlara göre…
ON: Ölüm, pek çok durumda bizim sübjektif davranışımızdan bağımsız olarak gelişiyor. Geldiğinde geliyor ve biz çaresiz kalıyoruz. Burada kesin olan bir nokta var ki; ölüm, inançtan ve yaşam modelinden vareste geliyor. Ama bir gün kaçınılmaz biçimde öleceğimizi öngörerek yaşamımızı düzenlemek kendi elimizde. Çünkü ölüm sonrasına ancak eserler ve anılar kalıyor.
ONBİR: Her birimizin yaşamında yollar ve kapılar var. Yaşamla ölüm arasında da bir kapı var. Bir kapının da iyilikle kötülüğün arasında olduğunu hatırlayabiliriz. Bu kapıyı açıp da yüzünü kötülükten yana dönenin, geriye dönüşü zordur. Birkaç adım atıldığında ise kötülüğün dünyası bir amansız canavar gibi kişiyi yutmaya hazırdır. Kötülük kapısı aralanamaz; aralıktan göz ucuyla bakılmak istediğinde bile –bir daha kapanmaksızın– sonuna kadar açılma ihtimalini içinde taşır.
ONİKİ: Aile içinde veya sosyal ilişkiye açık diğer mekânlarda yaratıcı ve girişken amaçlardan daha çok kendimizi kısıtlamayı öğreniyoruz. Anne ve babamız, çoğu zaman yaratıcı ve girişken olmaktan çok, neleri yapmamamız konusunda bizi eğitiyorlar. Ayıplarla, yasaklarla, korkularla, çekinmelerle ve “kim ne der”lerle yetiştiriliyoruz. Kurallarla çatışmamak adına güzellikleri, tatlı heyecanları, muhtemelen başarılı bir geleceği kaybediyoruz.
ONÜÇ: Duygusal ve düşünsel eşikleri aşarak yeni tatlar üretmeyen, lezzetsiz bir ömür yaşanmış sayılabilir mi?
ONDÖRT: Varım, yaşıyorum ve buradayım. Bunun doğup büyümekten, farksız biçimde yaşayıp unutulmak üzere ölmekten daha başka bir anlamı olması gerekir. Bunu ancak kendi bilinçli çabamızla sağlayabiliriz.
ONBEŞ: Yaşamda başarının birinci adımı, iyi niyetli ve olumlu olmayı becerebilmektir. Önce geleceğe iyi niyetle, ümitle ve sevinçle bakabilmeyi başarmamız gerekir. Yaşama gülümsediğimizde yaşam da bize gülümseyecek; fırsatları görmemizi ve şansları yakalamamızı sağlayacaktır. Her birimizin değişim için bizi sıçratacak bir eşiğe ihtiyacı var. Bazen bir doğum gününü kendimize armağan ederek bir ritüelle o eşiğe vardığımızı dünyaya ilan ediyoruz.
ONALTI: Kişiliğin doğru ölçülmesinin yollarından birisi, kişinin zor veya beklemediği koşullarda nasıl davrandığını incelemektir. En ağır koşullarda bile o zor durumu sakinlik, uyumluluk ve yumuşaklıkla karşılayan bir ruh, olgunluk yolunda önemli adımlar atmış demektir.
ONYEDİ: Yaşamda kazancın kaynağı risktir. Risk ise girişim ve değişim demektir. Yaşamımızı sürekli kısıtları gözeterek sürdürürsek ne değişimi yakalayabiliriz ne de olası yeni nimetleri. Yaşam için bize ayrılan zamanda amaçlarımızın ve kısıtların bir dengesi olmak zorunda…
ONSEKİZ: Yaşamımızdaki boşluklar anlamlandırmamızı bekleyen oluşamamış, eksik kalmış veya gelişme fırsatı bulamamış ilişkileri ifade ediyor. Dünyadaki oyukları havanın veya suyun bir anda dolduruverdiği gibi, insanın zihinsel ve ruhsal boşlukları da hemen yakınındaki düşünce ve duygularla doluverir. Yaşam, boşlukları sevmez.
ONDOKUZ: Bir ilişkiye eşit, sırasız ve beklentisiz katılmayı engelleyen unsurlardan bir diğeri korkularımızdır. Bazı kişiler toplum içinde zayıf görünmemek için korkularını içlerinde gizlemeyi tercih ederler. Korkularını açığa çıkarıp onunla savaşmak yerine bir maske edinerek onları saklamaya çalışırlar. Korkuların içine taşındığı bir ilişki olabilir mi? Bazılarının korkularını koruyup saklarken ilişkiyi feda etmeyi tercih etmeleri tuhaf bir tercihtir. Böyle bir durumda duygu – düşünce terazisinin bir kefesinde korkular diğerinde bir ilişki varken hangi tarafın ağır basacağı ilginç bir meydan okumadır.
YİRMİ: Bazen korku ve alışkanlıklarımızı öylesine süsleyip donatırız ki, sonunda kendimiz de onların korunması gereken, güzel ve anlamlı şeyler olduğuna inanırız.
YİRMİBİR: Sevgi bir yaşam tarzıdır. Bu nedenle yaşamın zorlukları ve engelleri sevgi içeren bir yaşamda da vardır. Kimi zaman bu zorlukların aşılması zaman ve emek ister. Sevgi ihtiyacını hissetmek, bu uzun zorlu yolun sadece ilk adımıdır. İşin gizemi şurada: Temel ihtiyaçlarımız var. Bunları tatmin etmeden yaşanmıyor. Ama sevgisiz bir yaşam da insani bir yaşam olmuyor. İnsan olmanın keyfi, sevmekte ve sevilmekte… Cansız varoluş ile canlı yaşam arasındaki en önemli farklardan birisi sevgidir.
YİRMİİKİ: Bir duygusal ilişkide bulunduğumuz insana sunabileceğimiz en değerli armağanların başında, kendimizi geliştirip değiştirebilme gücü gelir. Bir sevgi ve bağlılık ilişkisinde yer alan taraflar kendilerini değiştirebilme becerisine sahip olduklarında, duygusal ilişkinin de uzun soluklu yaşayacak yeni beslenme noktaları bulması olağandır. İçe kapanarak, değişime yüz dönerek, kendi karakter özelliklerini karşıya dayatarak bir ilişkinin sağlıklı, uzun ömürlü ve keyifli olması mümkün değil. Sevgiyi yaşamak isteyen olmamız, gelişmeye ve değişmeye hazır ve istekli –bu yönde iyi niyetli olmamız– anlamına gelir.
YİRMİÜÇ: Yaşam geçmişini değiştiremezsin; ama geleceğin senin zihninde ve ellerinde olma ihtimali hâlâ var.
Sayın hocam.
Aforizma 1’den sonra Aforizma2,3,4 yazmadın.Bir sebebi varmı ?Merakla bekliyorum.
Selamlar…