Gürcan Banger
Bir insanı başkalarından farklı kılan yanlardan önemli bir tanesi, yaşamı kendi algı-dokunma modeli ve deneyim birikimiyle anlamlandırıyor olmasıdır. Hiç kuşkusuz, insanın algı, dokunma, etkilenme ve tepki modeli geliştirilebilir. Fakat kişisel gelişim ile ilgili eğitim programlarına baktığımızda; bunların pek çoğunun insana adeta bir makine tasarlıyormuş veya mevcut bir tanesini onarıyormuş gibi yaklaştığını gözlüyorum. Albenili isimleri olan kişisel gelişim tezlerinin cazibesine benim de kendimi kaptırdığım zamanlar olmuyor değil. Ama yaşama daha sakin ve akıllı baktığımda, gerçek kişisel gelişimin duygusal boyutlarını daha iyi kavrıyorum. Aklı veya duyguları ya da sezgileri, birini diğerinin önüne koymak mümkün değil.
İnsanın duygusal yaşamında her şeyi olağan akışına bırakması da mümkün değil. Duyguları ve aklı birlikte yaşamalı. Duygusal yaşamı nasıl güncel yaşamın akılcılığından ayırmak gerekiyorsa, aklın gerektiği noktalarda da kullanmaktan kaçınmamalı. Örneğin bir duygusal ilişkinin yaşayan, uzun soluklu bir ilişki olabilmesi için kişinin şans, sabır ve güzellik gibi doğal özellikler yanında kişisel gelişime de ihtiyacı var.
Bilinenler, Bilinmeyenler
Yaşamın en ilginç yanlarından birisi, bilinmezliklerle dolu olmasıdır. Olası gelişmelerin pek çoğunu tahmin etmek, neredeyse mümkün değil. Bu bilinemezliği, kısaca ‘şans ya da fırsat’ diye tanımlamak yanlış olmaz. İyi fırsatlar, yaşamımızda olumlu değişimler yaratırken ve biz, bunları iyi şans olarak isimlendirirken önümüze çıkan, aşılması zor engelleri kötü şans olarak biliriz. İyi veya kötü; şans yaşamın içinde olan bir unsurdur. Talihi de yaşamın kendi olağan akışı içinde kabul edip benimsemek gerekir.
Yaşam, bazı insanlara başarıyı yakalamak için doğal tutunma noktaları verdiği halde, diğer bazı bireylerin bu fırsatları kendilerinin yaratmaları gerekebilir.
Yaşamda karşımıza çıkan en ciddi sorulardan birisinin sabır olduğunu söyleyebilirim. Her birimizin farklı sabır eşikleri olduğunu söylemek yanlış olmaz. Ama sabır eşiğimizin, yaşamdan edindiğimiz deneyime göre değişebilir olduğunu da unutmamak gerekir. Bir duygusal ilişkinin temel dayanakları arasında sabır yer alır. Sabrın ödülü bizzat sevginin kendisidir. Bu arada; sabır, duygularımızı karşımızdaki insana dayatma değildir.
İnsanın en içten destekçisi kendisidir. Bunun karşıtı olarak baş köstekçi de kendisi olabilir. Bir sorun ile ilgili olarak olumsuz sözcükler kullanmaya başladığınızda bir daha o soruna sakin ve tarafsız olarak yaklaşmanız mümkün olmayabilir. “Buna dayanamıyorum” diye başlayan bir düşünce silsilesi, söz konusu sorunu bir bireysel felaket haline dönüştürür ve insanın çözmek üzere elini atası gelmez. Bu noktada gerçekleştirebileceğimiz davranış türlerinden birisi, durup nefes alıp olaya bakışımızı değiştirmeye çalışmaktır. Sorunda değişen bir şey olmayacaktır; ama kendimizi olumsuzlukla yoğunlaştırarak çözüm gücümüzü azaltmamış olacağız. Bir bakış açısı değişikliği, sorunu gerçek ölçeğinde görmemize neden olabilir.
İnsan, bir sorunu gerçekten çözmeyi isteyip istemediği konusunda emin olmalı. Eğer çözüm konusunda ısrarlı değilseniz, sorunu aklınızdan silebilir veya erteleyebilirsiniz. Sürekli olarak bu sorunla yaşamanın insandan değerli bir şeyleri alıp götürdüğünü bilmeli.
Soruna bir büyüteç ile yaklaşmamalı. Muhtemelen bakış açınızı değiştirmeniz, onu gerçek büyüklüğü ve önemi ile görmenizi sağlayabilir. Neyi görürseniz onu çözmek isteyeceksiniz. Büyütülmüş bir sorunun müstakbel çözümü boyutları açısından sizi korkutacak ve imkânsızlığa savuracaktır.