Yazmak, Okunmak ve Eleştirilmek Üzerine

Gürcan Banger

Giysi üreten veya satan bir işletmede kötü giyinemezsiniz çünkü giyiminiz o firmanın kurumsallığının bir parçasıdır. Kötü giyim derhal sesli ya da sessiz eleştiri alır. Oyunun kuralıdır bu. Meydana çıkıp görüşünüzü söylüyor ya da yazıyorsanız durum gene aynı olur. İçerikten üsluba kadar her aşamada eleştiri almanız doğaldır. Eleştirenin kültürüne ve yaşam deneyimine bağlı olarak bu eleştirinin dozu –haklı ya da haksız– istihzadan kabalığa kadar her boyutta olabilir. Haklı olduğunuzu kimi durumlarda bile susmak zorunda kalabilirsiniz.

Yazmak ve Yazarlık
Yazmak, belli oranda öğrenilebilen ama temelinde müzik yatkınlığı gibi özel bir yetenektir. Çünkü iyi yazmak, öncelikle iyi bir beyne sahip olmayı gerektirir. Duyabilmeyi, bakmak yerine görebilmeyi ve etkin algılamayı gerektirir. Olayların arka planına bakabilmeyi, ilgisiz görünen olaylar arasında ilişkiler yakalamayı ve bunu albenili bir dil ve üslupla anlatabilmeyi gerektirir.

Yazarlığın bir meslek olduğu durumlar vardır. Ama yazarlık, sadece meslek olarak yapılabilecek bir iş değildir. Kişinin yazmak için kendince iyi nedenleri olması gerekir. Örneğin dağcılara neden tırmandıkları sorulduğunda, onların ilginç bir cevabı vardır. “Çünkü o, orada” derler. Dağcıların zirveye tırmanmak isteyişlerinin arkasındaki neden, zirvenin orada olmasıdır. Bence bu, iyi ve yerinde bir nedendir. Bu, bir başka beklentisi olmadan kişinin amacı sadece yazmak için yazmak olduğu için iyi ve yerinde bir nedendir. “Denize atmak için iyilik yapmak” gibi iyi ve yerinde bir nedendir.

Kısaca “Herkes, yazar olabilir mi?” sorusu üzerinde kısa bir gezinti yaptıktan sonra şimdi “Herkes, yazar olmalı mı?” diye sorabiliriz. Bence yazar olmanın bazı –kimi yerince görünür olmayan– kuralları var. Bir yazar için, öncelikle saygı ve empatinin vazgeçilmezliğini sayabilirim. Muhtemelen siz de; bunlara dürüstlük, saydamlık, ahlâkî değerlere bağlılık veya sorumluluk gibi başka ilke ve değerleri ekleyebilirsiniz. Bence en az bunlar kadar önemli olan diğerleri şunlardır: Esneklik, değişime ve yeniliğe açıklık ve adalet duygusuna sahip olma… Belki de zorunlu koşulların en başında gelmesi gereken bağnaz olmamakla ilgili değerdir. Bunlara bir de gelecekle ilgili doğru öngörülere sahip olma yeteneğini de eklemeliyim.

Bunlar olmadan yukarıda tanımladığım niteliklere uygun bir yazar olunabileceği kanaatinde değilim. Örneğin kendini değişime kapatmış bir fanatik, ancak dünyaya at gözlükleri ile bakan bir siyasal bildiri yazarı olabilir. Ama ne yazık ki, kötü yazarlığın tek örneği, bildiri yazarlığı değil. Bir de; yazdığının hangi sonuçlara neden olabileceğinin farkında olup bu sonuçların sorumluluğunu üstüne alamayacak olanlar var. Kendisini ve yazarlığını, yazmanın kendi mantığı dışında başka çıkar ve beklentilere ‘kurban edip’ kaldıraçlık yapanları sıklıkla izliyoruz.

Yerel Basın, Yaygın Basın
Benim gibi; bir yerel gazetede her gün yazarsanız, sizi tanımayanlar meslekten gazeteci olduğunuzu düşünürler. Tanıyanlar ise yazma zamanınızın, diğer uğraşılarınızdan fedakârlıkla tahsis edilmiş olduğunu bilirler. Onlar, bu kadar emeğin, para pul için değil; sadece paylaşım adına verildiğini de bilirler. Gazeteci değilim, ne olmak ne de olmaya çalışmak gibi bir niyetim de yok.

Yerel basında yazmak yaygın basında yazmaktan farklıdır. Yaygın dağıtılan bir gazetede yazdığınızda, büyük ölçüde okurdan uzaksınız. İlişki, sadece gazetenin o köşesinde yazılanla bağlantılı. Ama yerel bir gazetede yazdığınızda durum daha farklı oluyor. O çevrenin insanısınız; o yerleşimde yaşayanlarla değişik bağ ve bağlantılarınız var. Dolayısıyla okurla ilişkiniz, çoğu zaman bir köşe yazısından öteye geçiyor.

Bir gün içinde buharlaşıp gidiveren gazete köşe yazıları, İnternet ortamındaki günceler sayesinde daha uzun soluklu olmaya başladı. İnternet’in sınırları ve mekânsal kısıtları ortadan kaldıran özelliği nedeniyle; yazdıklarımız için çok farklı ve uzak noktalardan tepkiler alabiliyoruz. Kimi zaman bir yurt köşesinden, bazen dünyanın bir uzak noktasından bir e-posta, bir telefon veya bir mesaj gündemimize düşebiliyor. Yazdıklarımızın her okuru mutlu etmesi gerekmez ama bize erişebilen her okuru dinlemek ve anlamak zorundayız. Çünkü ona yazarak, ona etki yapıyoruz. Böylece onu anlamak da bizim sorumluluğumuz oluyor. Özetle; yazar haklıdır, ama okuyucu da çok haklıdır.

Paylaş:

duyguguncesi hakkında

GÜRCAN BANGER, Eskişehir Maarif Koleji ve ODTÜ Elektrik Mühendisliği Bölümü mezunudur. Aynı bölümde yüksek lisans çalışması yaptı. Elektrik yüksek mühendisi. Kamuda mühendislik hizmetleri yapmanın yanında bilişim donanımı ve yazılımı, elektronik, eğitim sektörlerinde işletmeler kurdu, yönetti. Meslek odası ve sivil toplum kuruluşlarında yöneticilik yaptı. 2005’ten bu yana bazı büyük sanayi şirketleri de dâhil olmak üzere çeşitli kuruluşlarda iş kültürü, yönetim, yeniden yapılanma, kümelenme, girişimcilik, stratejik planlama, Endüstri 4.0 gibi konularda kurumsal danışman, iş ve işletme danışmanı ve eğitmen olarak hizmet sunuyor. Üniversitelerde kısmi zamanlı ders veriyor. Halen Raylı Sistemler Kümelenmesi'nde küme koordinatörü ve bizobiz.net danışmanlık ve eğitim firmasında proje koordinatörüdür. Kendini “business philosopher” olarak tanımlıyor. Düzenli olarak bloglarında (http://www.duyguguncesi.net ve http://www.bizobiz.net) yazıyor. Değişik konularda yayınlanmış kitapları var. Çeşitli gazete, dergi ve bloglarda yazıları yayınlanıyor. Son yayınları: "Endüstri 4.0 ve Akıllı İşletme", Dorlion Yayınları, Eylül 2016; "Endüstri 4.0 Ekstra", Dorlion Yayınları, Mayıs 2017.
Bu yazı Medya / Basın, Yazmak kategorisine gönderilmiş ve , , , , , , , , , , , ile etiketlenmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir Cevap Yazın