Yeni Teknolojiler Öne Çıkarken
Gürcan Banger
İş kültürü ile iç içe olanların iyi bildiğini tahmin edebileceğimiz bir hatırlatma ile yola çıkalım. Ekonomik işletmenin varlık nedeni ve yaşam kaynağı olan kârı oluşturmak için işletmenin başarması gereken en önemli kriterlerden birisi maliyettir. Günümüzde yeni üretim şartları nedeniyle herhangi bir ürün dünyanın herhangi bir noktasında eşdeğer kalitede, benzer fiyatlarla pazara sunuluyor. Bu durum; üretici işletmenin satış fiyatını, dolayısıyla kâr oranını belirlemek için –geçmişte olduğu gibi– elinin güçlü olmadığını gösteriyor. Pazarda belirlenen fiyat karşısında işletmenin –orta ve uzun vadede– elindeki tek araç maliyeti düşürecek önlemler olarak kalıyor. Ürün farklılaşmasını sağlayan inovasyon, hızlanan ve kolaylaşan taklit etme ve kopyalama teknikleri sayesinde ancak kısa vadede etkili olabiliyor. Markalaşma ise kendi başına 20’nci yüzyılda olduğu kadar etkili değil. Marka olmanın ve markayı sürdürmenin ek maliyetleri yanında farklı nedenlerle de olsa pek çok markanın büyük bir hızla tarihin bataklığına doğru savrulduğuna her türlü medya tanıklık ediyor.
20’nci yüzyılın ikinci yarısında maliyet düşürme için yalın üretim teknikleri yanında birincil önlem işçilik maliyetini azaltıcı almaktı. Bu nedenle küresel sanayi, emeğin daha ucuz olduğu ülkelere tümden göç etmeyi veya oralardaki yan sanayi imkânlarını kullanmayı tercih etti. Sanayinin tamamen veya kısmen göç ettiği bölgelerde yaptığı doğal etkilerden birisi işgücü fiyatlarını yükseltmek yönünde oldu. Dolayısıyla küresel sanayi için yükselen işgücü maliyetine karşı yeni bir önlem geliştirmek zorunlu hale geldi. Bu önlemin, işgücünü olabilen ölçülerde tümüyle teknoloji ile ikame etmek veya emeğin niteliksiz bölümünden vazgeçerek yerine teknolojiyle desteklenmiş nitelikli emeği koymak olduğu anlaşılıyor.
Maliyet, teknolojiye olan dönüşün nedenlerinden bir tanesidir. Bir başka neden ise pazar yapısında ve müşteri profilinde –çeşitli etki ve güdülere bağlı olarak– gerçekleşen değişimlerdir. Ürün yaşam süresi kısalmaya devam ediyor. Müşterilerin özelleşmiş ürün talepleri var; kendi seçimlerini yansıtan, farklı olanı kullanmayı istiyorlar. Teslimat fonksiyonu pazara ve müşteriye bağlı olarak “hemen, şimdi, burada” beklentisini tatmin etmek zorunda… Günümüzde ileri teknolojilere dönüşün bir diğer nedeni bu anlatılanlarda kök buluyor.
Küreselleşme ve Teknoloji
Ana konuyu oluşturan teknoloji için geliştirilmiş çeşitli tanımlarla devam edelim. TDK Türkçe Sözlük teknolojiyi genel haliyle tanımlamak için “insanın maddi çevresini denetlemek ve değiştirmek amacıyla geliştirdiği araç gereçlerle bunlara ilişkin bilgilerin tümü” ifadesini veriyor. Sanayiye odaklanmış bir tanım ise “bir sanayi dalı ile ilgili yapım yöntemlerini, kullanılan araç, gereç ve aletleri, bunların kullanım biçimlerini kapsayan uygulama bilgisi” şeklinde düzenlenmiş. Literatürde verilen diğer tanımlardan da yararlanarak; teknolojinin bilimsel ve sınai yöntemleri inceleyip, bunların sanayide uygulanabilir kullanımları ile ilgilenen dal ve böylece elde edilen bilgilere dayalı olarak geliştirilen sistemler, makineler, yöntemler, teknikler ve araçlar olduğunu söyleyebiliriz. Gene benzer bir yaklaşım olarak; teknolojiyi araştırma, geliştirme, üretim, pazarlama, satış ve sonraki hizmetleri içeren bir sanayi sürecinin etkili ve verimli gerçekleşimi için kullanılan bilgi, beceri ve yeteneklerin sistematik toplamı olarak tanımlayabiliriz.
Yukarıdaki kısa özet ve tartışma, önümüzdeki dönemde rekabetin ana eksenlerinden birisini teknolojinin oluşturacağına dair ipuçları veriyor. Yeni teknolojilerin gelişmesi, mevcut olanların iyileştirilmesi ve bunların kendi aralarında yeni kombinler oluşturmaları makro düzeyde ekonomilerde ve sanayilerde, mikro ölçekte ise işletmelerde yapısal değişime neden oluyor. Teknolojik gelişim maliyet ve farklılaşma için yeni çözümler sunarken, yeni iş fırsatları ve iş modelleri oluşturmanın önünü açıyor.
Yaşadığımız çağda rekabetin en önemli faktörlerinden birisi ileri teknolojiler ve bunlara uyum gösterme yeteneği olacak. Teknolojik değişime bağlı olarak ekonomilerde ve sınai sektörlerde yeni alt kategoriler ve iş modelleri oluşacak. Bunların yansımalarının ekonomik ve sektörel yapısal değişimlere neden olacağını gözleyeceğiz. Hiç kuşkusuz; makro düzeyli değişimlerin ve teknolojik gelişmelerle bunlara işletme ölçeğinde uyumun veya uyumsuzluğu işletmelerin rekabet gücü üzerinde etkileri olacak. Bu süreçte pazara ve ekosisteme girecek yeni hammadde, malzeme, ürün ve firmalar olurken, bazı işletmeler de yeni rekabet şartlarına uyum göstermek için dönüşüme uğrayacaklar. Bu arada hiç de azımsanmayacak sayıda, büyüklü küçüklü firmanın iş yaşamında çekileceğini veya küçüleceğini öngörmek kehanet sayılmaz. Özetle; teknolojik değişim yeni çağın ana faktörlerinden birisi olarak etkisini iş yaşamının her alanında gösterecek.
Buhar gücü odaklı Birinci Sanayi Devrimi, elektrik enerjisi odaklı İkinci Sanayi Devrimi ve otomasyon odaklı Üçüncü Sanayi Devrimi teknolojinin makro ve mikro düzeyde ekonomi açısından teknolojinin dönüştüren önemini ortaya koydu. Günümüzün gündemi olan Dördüncü Sanayi Devrimi ise teknolojinin geçmiştekinden daha büyük oranda etkilere neden olmasının kapısını araladı. Yeni iş-işletme şartlarının teknolojiyi merkez alarak hangi dayanaklar üzerinde yükseldiğine göz atalım. Öncelikle 20’nci yüzyılda yalın üretim gibi bir felsefe ve metodoloji geliştirildi. Kalite kavrayışında önemli mesafeler alındı. Pek çok mevcut teknolojinin iyileştirilmesi sağlandı. 21’inci yüzyılla birlikte bilişim, iletişim, İnternet, sensor, otomasyon, robotik, yapay zekâ gibi alanlarda yeni bilimsel ve teknolojik gelişmeler başarıldı. En önemli sonuçlardan birisi mevcut ve yeni teknolojilerin birbirine eklemlenerek yeni ve daha karmaşık teknolojik bileşimler oluşturmalarıdır. Yakın ve orta gelecekte üretim alanında kullanılacak sistemler, makineler ve cihazlar birden fazla teknolojinin iç içe geçtiği yapısal olarak geçmiştekinden daha karmaşık uygulamalar olacak. Diğer yandan öngörülen yoğun teknoloji kullanımı sadece üretim alanı ile sınırlı değil. Ofis otomasyonu olarak niteleyeceğimiz teknolojik yapılanma beyaz yakalıların daha yoğun çalıştığı mekânlardaki iş yapma biçimlerinde farklılaşmaya yol açacak. Bir diğer değişimi ise üretim alanı ile ofis mekânlarında yapılan işlerin ve gerçekleştirilen fonksiyonların birbirine yaklaşması şeklinde göreceğiz. Bu sayılanlara bilişim, iletişim teknolojileri (BİT) sayesinde fiziksel mekân ve mesafe kavramlarındaki değişimi eklemeliyiz. Bundan sonra işletmenin üretim ve yönetim süreçlerine mobil telefon, tablet, dizüstü bilgisayarlar veya giyilebilir teknolojik cihazlar aracılığı ile –sanallaşma sayesinde– uzaktan katılmak mümkün olacak.
Teknolojinin hızlı ve kapsamlı gelişimi ve buna bağlı olarak iş modellerinin değişimi işletmeleri “teknoloji yönetimi” fonksiyonu konusunda daha bilinçli olmaya yöneltiyor. Artık teknoloji yönetimi stratejileri işletmelerin kurumsal gelecek tasarımlarının ve stratejik planlarının ayrılmaz parçalarından birisidir. Yeni geleceğe bakış; işletmenin yönü ve yönetimi, teknolojik varlık, değer ve seçimlerin stratejik olarak düzenlenmesi ile kârlılık, büyüme ve sürdürülebilirlik açılarından teknolojiyi baskın bileşen kabul etmek zorundadır. Her işletme için rekabetin küresel ölçekte etkilendiği bu dönemde işletmenin mikro ölçeğinde de teknolojiye küresel açıdan bakmak gerekir. Çünkü teknoloji küresel işbirliği ile geliştirilmekte, küresel olarak yayılmakta ve kullanılmaktadır.
Teknoloji Yönetimi
Bu noktada; yukarıda satır arasında değinmekle birlikte sağlam bir zeminde devam edebilmek için –işletme açısından– teknoloji yönetimine ilişkin birkaç tanımlama yapmak uygun olur. Teknoloji yönetimi, işletmenin stratejik (geleceğe yönelik) amaç ve faaliyetleriyle ilgili hedeflerinin tespitinde ve bunlara ulaşılmasında, teknik kapasite planlaması, gelişimi ve kullanımı için yönetim, bilim ve mühendislik alanları arasındaki bağlantının yapılmasını sağlayan yönetimdir. Teknoloji yönetimi, işletmenin iç ve dış şartlarının teknoloji ekseninde değerlendirilme sürecidir. Bir başka bakış açısına göre teknoloji yönetimi, teknolojilerinin potansiyellerini değerlendiren ve bu potansiyelleri organizasyon (firma) yararına kullanmanın yollarını arayıp edinilmesine yönelik bilgi, karar ve uygulama üreten bir yönetim disiplinidir.
Yaşadığımız Dördüncü Sanayi Devrimi döneminde bu geleneksel tanımlarla yetinmemek gerekiyor. Yeni çağda teknoloji yönetimi; iş modeli ile mevcut ve gelişen teknolojilerin karşılıklı etkileşiminin incelenmesi, doğru teknolojilerin iş modeline eklemlenmesi veya teknolojiye uygun iş modelinin oluşturulması gibi alt fonksiyonlarla da donanmıştır. Teknolojik değişim, işletmenin pek çok fonksiyon ve alanında olduğu gibi teknoloji yönetimi anlayışına da farklılık getiriyor.
Teknoloji yönetimi, büyüklüğünden bağımsız olarak her işletmenin yerine getirmesi gereken bir fonksiyondur. Teknoloji yönetiminin sadece büyük sanayi işletmelerine özgü bir fonksiyon olduğu yanlışına düşmemek gerekir. Diğer yandan işletmenin ölçeği ile doğru orantılı bir teknoloji yönetimi algısı olduğunu da kabul etmemiz gerekir. Küçük işletme sahibi çoğu zaman teknoloji yönetimini ‘tezgâh satın alma’ faaliyeti olarak algılar; bu yanlış algının sonucu olarak işletmede beklenen etkili ve verimli sonuçlar alınmaz. Her boyuttaki işletme için teknoloji yönetimi iş modelinin bir bileşenidir. Bu nedenle teknolojiyi iş modelinden bağımsız olarak düşünemeyiz. (Bu noktada kısa bir açıklama yararlı olabilir. İş modeli; bir işletmenin nasıl değer –mallar ve hizmetler– yarattığını, bunları pazara ve müşteriye nasıl ulaştırdığını ve faaliyetleri sonucu nasıl gelir elde ettiğini tanımlar. Değer önermesi, örgütsel ve teknolojik yapılanma, maliyet yapısı, fiyatlama yöntemleri, gelir yapısı ve değer ağı iş modelinin belli başlı bileşenleridir.)
Günümüzde teknolojik yeniliklere sahip olmak, bunlara uyum göstermek rekabetin en önemli unsurlarından birisidir. Bu nedenle ar-ge ve inovasyon, teknoloji geliştirme ve/veya uyarlama ve ür-ge işletmeyi uzun vadede kalıcı, sürdürülebilir ve kârlı yapacak faaliyetler arasındadır. Bir işletmenin teknolojiye sahip olması için önünde değişik seçenekler olduğunu söyleyebiliriz. Bunlardan birincisi; işletmenin ar-ge ve inovasyon faaliyetleriyle ürün ve süreç geliştirmesidir. Hiç kuşkusuz; bu seçimi yaparken işletmenin (temel ar-ge, uygulamalı ar-ge veya geliştirme gibi) kendi vizyon, beklenti ve hedeflerine uygun ar-ge türlerine odaklanması gerekir. Doğru ar-ge türünü seçememiş bir işletmenin ‘karanlığa kurşun attığını’, dolayısıyla kaynaklarını etkisiz, verimsiz ve sonuçsuz tükettiğini söylemek yanlış bir benzetme olmaz.
Teknolojiyi edinmenin bir başka yolu teknoloji transferidir. Bu başlık altında mevcut bir teknolojiye ilişkin lisans satın alma veya yabancı ortaklık seçeneklerinden söz edebiliriz. Bu bağlamda teknoloji geliştirme yetenekleri ile öne çıkmış firmaların sunduğu seçenekler yanında üniversiteler bünyesinde kurulmuş Teknoloji Transfer Ofislerinin ve teknoloji danışmanlık kuruluşlarının desteği alınabilir.
Teknolojiyi edinme konusunda en bilinen yol ise teknolojinin sistem, tezgâh, makine veya cihaz olarak satın alınmasıdır. Yukarıda ifade edildiği gibi; bu seçeneğin işletmenin stratejik planlarına ve mevcut ya da yeni iş modeline dayalı olarak yapılması gerekecektir. Bu noktada basit bir kuralı hatırlatabiliriz. Teknolojik yatırımın neden yapıldığı planlandığı için daha baştan bellidir; önce yatırım yapılıp ardından bunun öngörülmemiş iş ve kazanç getirmesini beklemek ‘şansa aşırı bel bağlamak’ olur.
Teknoloji Yönetimi: Nasıl?
Teknolojinin ekonomik ve sosyal doğası nedeniyle yönetimi de makro ve mikro olmak üzere iki boyutta ele alınabilir. Makro boyut; ülke ekonomisi ölçeğinde teknolojik öngörü, teknolojik planlama, bilim-teknoloji politikalarının belirlenmesi, uygulanması ve denetimi ile ilgili faaliyetlerden oluşur. İkinci yaklaşım ise işletmeyi daha yakından ilgilendiren mikro boyuttur. Makro boyutun belirlediği şartlar ve ortama da bağlı olarak mikro yaklaşım teknolojiyi işletme odaklı planlama, koordinasyon ve yönlendirme ile ilgili faaliyetler içerir. İşletme bazlı teknoloji yönetimi insan gücü kaynakları ile teknolojik altyapıyı en iyi biçimde planlama, örgütleme ve koordine etme suretiyle işletmenin kârlılığını, rekabet gücünü, kalıcılığını ve sürdürülebilirliğini planla belirlenen hedeflere ulaştırabilmeye odaklıdır. İşletme odaklı teknoloji yönetimi; teknolojik öngörme, teknolojik planlama, ar-ge yönetimi, teknoloji transferi ve teknoloji seçimi gibi başlıklar ve faaliyetler içerir.
İşletme yönetiminin stratejik görevleri arasında –teknoloji yönetiminin bir bileşeni olarak– teknolojiyi izleme ve teknolojik öngörülerde bulunma yer alır. Teknolojik öngörü; fuarlar, işletme gezileri, teknik sunumlar, kitaplar, dergiler, sanal ortamlar ve patent araştırmaları gibi yollarla edinilen verilerin ışığında gelecekte ortaya çıkabilecek teknolojik gelişmeleri izlemek ve değerlendirmektir. Yeni teknolojiler işletmenin iş modelini değiştirecek etkiler yaratır. Bazı teknolojik gelişmeler uzun soluklu olmaz ve işletme üzerinde önemli değişim baskısı yaratmazken, kimi gelişmeler işletmenin iş modelini tümden değişmeye zorlayacak veya onu pazarın dışına itecek düzeyde güç uygular. Diğer yandan teknolojik değişimin yüksek hız ve çeşitliliğe sahip olduğu bir dönemde işletme tek bir gelecek varsayımına dayanamaz. Çoklu gelecek seçeneklerini düşünmek ve hazırlıklarını buna göre yapmak zorundadır.
Teknolojik öngörü; mevcut durumu ve gelişmeleri tanımlama ile gelecekte olabilecek seçenekleri belirlemeye çalışmakla ilgilidir. İşletmenin teknolojik gelecek tasarımının oluşturulması ise planlama konusudur. Bu nedenle işletmenin teknolojik planları, kullandığı veya geliştirmeyi öngördüğü teknolojilerle ilgili uzun dönemli planlama faaliyetlerini içerir. Planlama; hangi faaliyetlerin, hangi zaman çizelgesine bağlı olarak, nasıl ve hangi kaynaklarla yapılacağına odaklandığı için, teknolojik öngörü sürecinden daha büyük zorluklar ve yükümlülükler barındırır. Teknolojik planlar, daha büyük bir çerçeve olan işletmenin stratejik planlaması içinde yer alır.
İşletmenin teknoloji edinim yollarından bir diğeri ar-ge ve inovasyon faaliyetleridir. İşletmenin teknolojik yapısını etkileyen bir diğer fonksiyonel çalışma alanı ar-ge ve inovasyondan oluşur. İşletmede teknolojiyle ilintili ar-ge ve inovasyon faaliyetleri; yeni bir ürün geliştirilmesi, mevcut olanın kalite veya özelliklerinin yükseltilmesi, maliyet düşümü veya kalite artışı sağlayacak yeni tekniklerin geliştirilmesi, yeni süreç oluşturma veya mevcudu iyileştirme gibi konuları içerir. İşletme açısından ar-ge ve inovasyon yönetimi, giderek teknoloji ile daha fazla eklemlenen kurumsal fonksiyon alanlarından birisidir.
Günümüzde ortalama teknolojik düzeyinde geçmiş dönemlere göre çok daha karmaşık olduğunu izliyoruz. Bundan geçmiş teknolojilerin iyileştirilmesinin, yeni bilimsel gelişmelere bağlı olarak yeni teknolojilerin üretilmesinin ve en önemlisi farklı teknolojilerin birbirine eklemlenerek daha karmaşık teknoloji kombinleri oluşturmasının etkisi var. Böyle bir durumda sınırlı kaynaklara sahip işletmelerin bu türden yoğun ve karmaşık teknolojileri kendilerinin geliştirmesi beklenemez. Günümüzde yeni teknoloji ihtiyacının aşılmasının yollarından birisi teknoloji transferi olarak görünmektedir. Teknoloji transferi; bilgi ve deneyimin ekonomiler, bölgeler, sektörler ve işletmeler arasındaki hareketi veya bilgi paketinin geliştirenden kullanıcıya aktarılması şeklindeki faaliyetlerdir. Teknoloji transferi için geliştirilmiş çok sayıda yol ve enstrüman var. Bunlar arasında satın alma, lisans anlaşması yapma, yabancı ortaklık vb. gibi bazı yöntemleri sayabiliriz. Diğer yandan üniversite – sanayi işbirliğini daha etkili ve verimli kılmak için akademik kuruluşların bünyesinde oluşturulan teknoloji transfer ofisleri bu dönemin önemli enstrümanlarından birisidir.
Teknoloji ve İş Modeli
Yukarıda özetlenen teknoloji yönetimi süreç ve faaliyetlerinin özü işletmenin iş modelinden kaynaklanır. Daha önce de değinildiği gibi; iş modeli; bir işletmenin nasıl değer –mallar ve hizmetler– yarattığını, bunları pazara ve müşteriye nasıl ulaştırdığını ve faaliyetleri sonucu nasıl gelir elde ettiğini tanımlar. Değer önermesi, örgütsel ve teknolojik yapılanma, maliyet yapısı, fiyatlama yöntemleri, gelir yapısı ve değer ağı iş modelinin belli başlı bileşenleridir. Dolayısıyla teknolojinin iş modelinin neresinde, nasıl, hangi ilişkiler içinde, hangi baskınlıkta durduğu konusunda netlik sağlanmadan teknoloji yönetimini başarmak ‘iyi şansa’ kalır.
Kimi iş modellerinde –ki bu şekilde genel bir yönlenme var– teknoloji, modelin baskın bileşeni olarak işletmenin karakterini ve işleyişini belirleyici etki yapar. Teknolojinin önem, değer ve baskınlığının artması bu konuda yapılacak seçimler ve kararlar konusunda daha akıllı ve planlı olunması gereğini ortaya koyar.