Gürcan Banger
BİR: Zaman, sonsuz bir ip yumağına benziyor… Hatta daha da karmaşık… İç içe geçmiş gibi göründüğü zamanlarda bile büyük bir kıvraklıkla çözülüp akmaya devam ediyor. Kendine özgü bir yönetimi var bu akışın. Bizim onu algılamamız, asla bu düzeni değiştirmiyor. İnsanlar olarak bizim yapabildiğimiz, bu sonsuz akışa başlangıç ve bitiş işaretleri koymak. Bunların bazılarını yapmak elimizde; kimi işaretler ise bizim dışımızda konuyor. Doğuyoruz; bizim dışımızda bir başlangıç işareti oluyor. Ölüm ise istemediğimiz bir zamanda gelebiliyor; o, kendi bitiş işaretini kendisi koyuyor. Başlangıç ve bitişlere o denli fazla odaklanıyoruz ki, akışın kendi içinde neler olduğuna dikkat etmeyi çoğu zaman aklımıza getirmiyoruz. Bu nedenle; özellikle bitişler, geleceğe ilişkin hesaplaşmalar için çok uygun fırsatlar oluşturuyor. Bu fırsatı değerlendirmediğimizde ise algılanmamış, düşünülmemiş veya gözden geçirilmemiş konular geleceğin tehditleri haline dönüşebiliyor.
İKİ: Eski yılın sonu ve yeni yılın başı, muhtemelen büyük bir koşuşturma yoğunluğu içinde geçecek. Düşünmeye yeterli zaman ayıramayacağız yine. Pek çok insan için bu gece bir kutlama vesilesi olacak. Bu şeklen planlanmış gecenin koşuşturması, yarın başlayacak yeni yılın olağan akışına bağlanınca; bir zihinsel ve duygusal değerlendirme fırsatı da kaçmış olacak. Sonuna yaklaştığımız koca bir yılda beklentilerimiz nelerdi? Bu yıl yaşamımızda neler olsun istemiştik? Bu yıl için belirlediğimiz hedeflerimizin hangilerine ulaşabildik? Yoksa hiçbir beklentimiz yoktu da; karşımıza çıkanla yetinmeyi mi denedik?
ÜÇ: Özellikle son yıllarda yılbaşında kırmızı don giymenin uğurlu olduğu ve şans getirdiği yönündeki bir inanç toplumumuzda yayılmaya başladı. Belki de haksızlık etmemek için toplumun tüketime yatkın bir kesiminde demeliyim. Yeni yıl veya kırmızı don… Her ikisi de, temposu giderek yükselen tüketim çılgınlığının birer göstergesinden başka şeyler değil. Artık kültür ve inanç değerleri bile, ticari faaliyetler üzerine kurgulanıyor. İnsani anlam ve değerlerin yerini, ekonominin para kazanma kurallarının önerdiği yeni türden simgeler alıyor. Sevgimizi göstermek için Sevgililer Günü’nde pahalı hediyeler almaya çalışıyoruz. Doğum günleri bir para yutma mekanizması haline dönüşüyor. Yılbaşında kırmızı dona şans getirecek diye bir sürü yatırım yapıyoruz. Farkında mısınız; kazanma hırsı ile tüketime yönlendirme, hepimiz için yeni ve sanal bir dünya tanımlıyor. Ve biz de kolayca bu dünyaya uyum sağlıyoruz.
DÖRT: Tüketim çılgınlığının hızlı yükseldiği dünyamızda; sevgi de, aynen temel kaynak olan su gibi hızla azalıyor. Sevgiyi ve aşkı, çağın hızlı tüketim maddelerine dönüştürüverdik farkına varmadan. Beğeni, ilgi veya özenti, adeta sevginin ve aşkın yerini aldı. Sevgi ve aşk, yaşamımızın asli unsurları olmak yerine aksesuarları haline dönüştü. Kalp, onun için çarpan bir kalbi duymakta zorlanıyor. Göz, bir başka gözdeki sevgi ışıltılarını fark etmiyor. Yaşamımızdan bir yılın daha eksildiğini görüyoruz da; sevmek için bir yılı daha kaybettiğimizi akla getirmiyoruz. Her akıp giden yılla birlikte bir sevgi ihtimalini daha yitiriyoruz.
BEŞ: Ayakta kalmanın, geleceğin heyecanıyla yeni adımlar atmanın ve yaşam sevincine katkılar yapmanın ilk şartı umudunu yitirmemek… Hepimizin tek tek yaşam deneyleri de göstermiştir ki; yolun bittiğini sandığımız anlarda bile önümüzde yeni ufuklar açılıyor. Yeni bir yılın vazgeçilmez niteliği yeni umutlara vesile olması… Aslına bakarsanız; (eğer varsa zaman) zamanın yeni yıldan haberi yok.
ALTI: Sağlıklı yaşayın. Mutlu olun. Ama bir noktayı hedefleriniz içine koymayı da unutmayın. Yeni yıl için kendinize yaşanmaya değer yeni sevgi hedefleri koyun. Sevgiyle donanmış pırıl pırıl beklentileriniz olsun. Unutmayın ki; hedefi olmayanın, geleceği de olmaz. Ben, sizin için yeni yılda içten ve derin sevmekten ve bu sevgiyi yoğun hissetmekten kaynaklanan mutluluk diliyorum. Geleceğe adım atmanın en güzel yanı heyecan ve umut yaratmasıdır.