Yerel Seçim İllüzyonu
Gürcan Banger
Seçim yapmayı demokratiklik sanıyoruz. O seçim de zaten bir illüzyonun (yanılsamanın) ötesine geçmiyor. Seçim dediğimiz hak, birtakım etkilerin altında işaret edileni seçme ‘işine’ dönüşüyor.
Ülkemizde yerel siyasetin temel sorunlarından birisi, etnik veya kültürel kimliklerin, yandaş grupların ve maddi çıkar lobilerinin etkisinden kendisini kurtaramamasıdır. Dolayısıyla yerel seçim sürecinde grup, cemaat, hemşehrilik veya etnik köken ilişkileri ile yandaşlık yerel yönetim aday listelerinin oluşmasında da etkili olur. Kentle ilgili kararların bir grubun, cemaatin veya lobinin çıkarlarının gözetilerek alınması sık rastlanan bir durumdur. Patronaj olarak genelleyebileceğimiz bu tür ilişkilerin özellikle kentlerdeki imar uygulamalarında sık görüldüğünü söyleyebilirim. Siyaseti çepeçevre saran himayeci anlayışlar dikkate alındığında; hiçbir siyasi çizgi ya da partinin kendini bundan kurtaramadığı görülür.
Yerel Yönetimler
Yerel yönetimlerin, yerel ve yerinden özellikleri giderek gelişiyor. Ama yine de yerel yönetimlerin merkezden bağımsız veya özerk olabildiklerini söylemek zor. Tarihin derinliklerinden gelen ‘merkez devlet’ anlayışı, bugün de sürmekte olduğundan, yerel yönetimler kaynak ve yetki kullanmakta son derece kısıtlı koşullarda çalışmaya devam etmektedirler. Devletin başkenti, yetki ve sorumlulukları yerel ile paylaşmakta kıskanç davranmaktadır. Bu durum, özellikle nitelikli personel açısından yerel yönetimlerin yapılanmasında zafiyete neden olmaktadır. Niteliksiz kadrolarla çalışmak zorunda kalan yerel yönetimler, örneğin belediye başkanının şahsında somutlaşan siyasi çizginin ‘rant mekanizması’ haline gelmektedir.
Yerel yönetimlerde kadro eksikliğinin olumsuz yansılarından bir diğeri, uzun dönem planlama veya stratejik yönetim gibi anlayışların bu kurumlarda yerleşememesidir. Bu tür kalıcı ve sürekliliğe sahip uygulamalar olmayan yerel yönetimlerde siyasetin rant ve oy peşinde koşan anlayışı kolaylıkla egemen olabilmektedir. Bu duruma, daha önce sözünü ettiğim belediye başkanlarının hazırlıksız, deneyimsiz ve birikimsiz olma özellikleri de eklenince, kent için gelecek karanlık olmaya başlamaktadır.
2014 yılında bir kez yaşanacağı anlaşılan kuraklık ve su kıtlığı sorunları, kent yönetimlerinin bir başka gerçeğini bir kez daha gözler önüne seriyor. Bu acı vesile ile bir kenti yönetmenin; somut getirisi olmayan faaliyetler düzenlemek, caddelere başkanın resmini içeren ‘Biz çalışıyoruz’ pankartları asmak, görünür yerlere kötü kent mobilyaları yerleştirmek veya ‘sazlı sözlü davul dümbelek projeleri’ tasarlamak gibi fantezi eylemlerden farklı bir konu olduğunu kavrayacağız
Günümüzde yerel yönetim anlayışı, örneğin kriz ve risk yönetimi ile gerçek anlamda stratejik planlama yaklaşımlarını içermek zorundadır. Yerel yöneticiliğe soyunan siyasi adaylar, kriz veya risk durumlarında hızlı ve çevik yönetim kararları geliştirebilecek yetkinlik ve birikimde olmak durumundalar. Bir kişinin çok tanınması veya şu örgütün ‘ışıltılı’ başkanı olması veya etnik ve kültürel çevresinin geniş olması ya da seçim sürecinde çok para harcayabilecek zenginlikte olması, kent yönetici adaylığı için kriter olmamalıdır. Kent yöneticiliğini bilgi birikimi, deneyim, paylaşım yeteneği ve liyakatle ilişkilendirmemiz gereken zaman çoktan gelmiştir.
Yerel Siyasetin Sorunları
Günümüzde sivil toplum ruhunun gelişme gayretinin arkasındaki nedenlerden birisi, temsili demokrasinin yetersizliğinden dolayı halkın kararlara ve yönetime doğrudan katılma konusundaki talepleridir. Yönetişim olarak isimlendirebileceğimiz bu yaklaşım, yerel yöneticilerin ve siyasetçilerin vatandaşı daha fazla ciddiye alıp onun katılımını artırmaları anlamına gelmektedir. Hesap vermekten kaçınan, vatandaşı yerel yönetim anlayışına katmaktan uzak duran ve paylaşımcı olmayan yönetici adayı siyasetçilerden vatandaşın uzak durmasının zamanı gelmiştir.
Yerel siyaset konusunda sorunlu olanlar, siyasi partiler ve siyasetçiler değildir, çünkü siyaset alanındaki genel anlamlı çürüme, herhangi bir kuşkuya mahal bırakmayacak düzeye ulaşmıştır. Ünlü şairin “Kabahatin çoğu sende” dediği gibi; sorun, vatandaşın hâlâ çürümüş olan bu siyaset sistemine iltifat etmeye devam etmesidir. Vatandaş kendi kentine sahip olma bilincine kavuştukça yerel siyasetin sorunları da peyderpey çözülecektir.