Yitirmeye Devam Ettiğimiz Saygı
Gürcan Banger
Toplumumuzda bazı kurum ve kavramlardaki değişimi gözlemek için biraz dikkatli olmak yetiyor. Örneğin saygı kurumunun giderek zayıfladığını, bunun yerini kabalığın ve vurdumduymazlığın aldığını kolayca görebiliyoruz. Saygısız davranış, kabalık ve argo dil sanki olağan yaşamın bir parçası haline geldi. Eleştiriye tahammülsüzlük kadar benzeşmeyeni ve uyuşmayanı karalama eğilimi de yükseliyor. Böyle bir durumda karalamalarla, hoşgörüsüzlükle, saygısızlıkla ve kabalıkla sonuna kadar savaşmayı tercih eden kişileri takdir ediyorum. “Benden bu kadar!” deyip kendi dünyasına dönen yorgunları da anlamaya çalışarak empati ile karşılıyorum. Gerçekten ‘kurtların arasında kuzu olmak’ da zor… Çevremizde hoşgörüsüzlüğün, saygısızlığın ve kabalığın ne denli arttığının farkında mısınız? Ne yazık ki; böyle bir problem için bir dilekçe yazabileceğimiz bir ‘yüksek makam’ da yok.
Saygı, üstünlüğü veya farklı bir özelliği nedeniyle bir kimseye karşı çok özenli veya ölçülü davranmayı aşılayan duygudur. Karşıdaki insana verilen değerin, bir anlamın ifadesidir. Saygı bu insani değerin anlaşılmasını ve koşulsuz korunmasını ifade eder. İki insan arasındaki ilişkide saygının önde olması gereğini söyleyen düşünce, karşılıklı bireylerin insani değerlerine ilişkin farkındalığın yok olmamasını işaret eder.
İnsan, insanla tartılmaz. İnsan, ne terazi kefesinde mal olur ne de diğer kefede dirhem. Eğer insanı insanla tartacak (insanı mal ve dirhem edecek) bir terazi olsa neler olurdu, düşünebiliyor musunuz? Örneğin malı mülkü çok olanı, az olandan değerli bulmamız gerekebilirdi. Çok okumuş veya çok bilgili olanın, az okuyabilmiş olandan daha makbul bulmamız gibi bir durum ortaya çıkardı. İyi konuşanı, belagati daha düşük olandan daha kıymetli kabul etmemiz ihtiyacı doğabilirdi.
Yaşam, bir öncelikler manzumesi. Bazı insanlar önceliklerini okumaya, öğrenmeye ve bu birikimlerini başkalarına aktarmaya ayırıyorlar zamanlarını: Bazıları ise küçük yaşta para kazanmanın derdine düşüyorlar. Başarılı bir eğitim süreci yaşamış olanla önceliğini para kazanmaya vermiş olanı birbiri ile kıyaslayabilir miyiz? İnsanlar olarak doğuştan gelen yeteneklerimiz ve bedensel özelliklerimiz de çok farklı. Bedensel olarak avantajlı doğanlarımız olduğu gibi, kimilerimizin bazı fiziksel engelleri olabiliyor. Renkli gözlü olan birisini, fiziksel engeli olan bir başka insandan daha değerli bulabilir miyiz?
Dar, kısıtlı ve açılımları olmayan bir çevrede doğan çocuğun kabahati nedir ki? Yaşadığı çevredeki eğitim imkânları daha dar olan insanlar, eğitim konusunda daha ileri fırsatları yakalamakta daha az ‘şanslı’ oluyorlar. Geçim sıkıntısı çeken bir ailenin ağır şartlarını kırarak başarıya ulaşmak hiç de kolay olmuyor. Ağır koşullar altında sınırlı gelişme gösterebilmiş bir kişiyi, bir eli yağda diğeri balda yetişmiş bir kişiden daha az kıymetli gösterebilir miyiz?
Sosyal kuralların ve ahlakın varlığı, bu tür konularda hata yapmamak içindir. Toplumun bilgelerinin özdeyişleri, insani ölçeğin kaçırılmaması gereğine dikkat çekerler. Başka insanları değerlendirirken kantarın topuzu kaçtığında; saygısızlığın ve kabalığın boyutunun nerelere varacağı hiç belli olmaz. Bu nedenle konuşmalarımızda ve yazılarımızda başka insanlar hakkında yorumlar yaparken, saygı sınırını aşmamaya özel bir önem vermemiz gerekir. Kişi, bu tür değerlendirme ve yorum durumlarında; benzeri bir yargıya kendisinin muhatap olduğunda nasıl karşılayacağını düşünmeli önce. Malum atasözü, “Önce iğneyi kendine, sonra çuvaldızı başkasına batır!” der.
Her konuda aynı düşünmeyebilir, aynı inanç ve yargılara sahip olmayabiliriz. Eleştiri hakkı etkileşimli hukuktan doğar. Başkaları hakkında ağızdan çıkan her sözcük, bir olumlu ya da olumsuz enerji oluşturur. Başkasını eleştirirken kişinin verdiği mesaj, “Ben seni eleştiriyorum, ama senden gelebilecek olana da açığım” demektir. Eleştirinin dozunun aşılıp saygısızlık noktasına geldiğinde de; bu yaklaşımın hâlâ geçerli olmaya devam edebileceğini unutmamak gerekir. Bu nedenle saygısızlık yapan karşılığında saygısızlık bulabilir. Benzer biçimde kabalık eden de kabalık bulmaya hazır olmalıdır. Ama kabalığın çözüm olmadığını her geçen gün kişisel yaşamımızda veya medya manşetlerinde gördüğümüz yeni örneklerle daha iyi öğreniyoruz.